Siteyi Beyendin mi?

21 Şubat 2008 Perşembe

3 problem

1-.) 12 yumurta 6 YTL olduğuna göre 10 yumurta kaç YTL'dir?
Çözüm:12:6=2 Bir yumurtanın fiyatı
2x10=20 On yumurtanın fiyatı.

2-.) Marketten 10 YTL'lik yumurta,20TL'lik telefon ,45'TL'likte cd seti aldık.100 YTL verdiğime göre kaç YTL para üstü almalıyım?
45+20+10=75 YTL toplam harcadığım para
100-75=25 YTL para üstü alırım.

3-.)100 'ün yarısının yarısı kaçtır?
100:2=50 50:2=25

20 Şubat 2008 Çarşamba

5 TANE KURALLI CÜMLE

5 TANE KURALLI CÜMLE

Biz bugün sinemaya gittik.
Annem güzel kek yapar.
Biz bugün Edirne'ye gittik.
Arkadaşım bana cd'lik verdi.
Annem bana mont aldı.

19 Şubat 2008 Salı

5 Deyim Ve 5 Atasözü Açıklamalı

Atasözleri
Damlaya damlaya göl olur.Anlamı:

Mesela sen 5 kuruş, 10 kuruşlara hiç değer vermiyorsun.Ama sen onları biriktir bakalın,sonra göreceksin damlaya damlaya göl olduğunu.

Sakla samanı gelir zamanı.Anlamı:
Sen bir eşyanı beğenmiyorsun.Sen onu atmak istiyorsun.Ama göreceksin o eşyanın sana lazım olacağını.

Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaptırır.Anlamı:
Mart ayı çok kere soğuk geçer.Kışın sonuda soğuk olduğu için,yakacakalr bitmiş.Soğuktan korkanlarda evdeki eşyalarını yakar.

Irmak kenarına çeşme yapılmaz.Anlamı:

Bir yerde ihtiyacı karşılayan bir şey varsa, onun yanına yine aynı ihtiyaca yönelik ve üstelik de daha küçük bir şeyi yapmak gereksizdir; ayrıca bu, boşuna bir çabadır; geri durmak gereklidir.


Dağ dağa kavuşmaz,insan insana kavuşur.Anlamı:

İnsanlar gezen, dolaşan, hareket eden varlıklardır. Bir yerden kalkıp başka bir yere gidebilirler. Arkadaşlar, dostlar, tanıdıklar birbirlerinden ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar, günün birinde, bir yerde karşılaşabilirler; hatta hiç karşılaşmayacaklarını sanan insanlar dahi birbirlerine kavuşabilirler.


Deyimler

Aba altından sopa göstermek:Sakin, yumuşak görünmekle birlikte karşısındakini gizliden gizliye korkutmak."Sakın onlara aba altından değnek göstermeye kalkma, yoksa kaçırırsın."

Abanmak:Birine yük olmak,onun sırtından geçinmek

Abbas yolcu
1. Yola çıkmaya kesin kararlı."Abbas yolcu! Daha fazla oyalamayın." 2. Ölmek üzere (olan). "Komaya girdi, abbas yolcu mu ne?"

Abuk sabuk konuşmak:
Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek. "Yeter artık, abuk sabuk konuşmalarına daha fazla dayanamayacağım.

Ağız gevşekliği:
Sır tutmak hali

18 Şubat 2008 Pazartesi

Mart Kapıdan Baktırır, Kazma Kürek Yaktırır Anlamı Ve hikaye

Anlamı:Mart ayı çok kere soğuk geçer.Kışın sonu da soğuk geçtiği için, genelde yakacaklar bitmiş.Bu nedenle soğuktan korkanlar,şaşıran ev halkı evde ne bulunursa,yakar ısınır.hikaye:Bir kadın varmış.Bu kadın yazları hep dinlenirmiş.sonra kış gelmiş.Kışta çok zorluk çekmiş.Çünkü yazda çalı çırpı toplayacağına dinlenmiş.Bu kadınnın eşyaları ona çok gerekliymiş.Yakacak sade değerli eşyalarıymış.Kadın kendi kendine der:
-Ben doncağıma gazetelerimi yani kağıt parçalarını yakayım.Hem donmaktan daha iyidir der.Ve yakar.

17 Şubat 2008 Pazar

YERLİ PLAKANIN ŞARKI SÖZLERİ

yerli plaka

Üstüme iyilik sağlık a dostlar,

ceza rap yapar çok kötü toslar,

boxlarınıza bak ama alın a foslar,

dostlarınıza yakın olun a be kozlar,

elinize geçti neredesin a popstar,

lossva salonu ayakkabı boyar kostar az konuşana kurdele takacaklar kara tahtayada ceza yazacaklar,

yükselen ben değilim bak asansör,

şayet beni uçarken gördüysen senin gözün kör,

peşimde onlarca yalaka sahte dost var,

eninde sonunda yalnız bırakan o dostlar,

bi bakim derken şöle ben içine girdim öyle bu ortam işte böyle bu nasıl iş söyle,

ipi kopmuş alemin çivisi çıkmış dillerin

inadım inat giderim tersine dilim fenerim,

yol uzun ve pek dikenli çok uzun lan ben tükendim,

yoksunum bi çare kimi zamanda yalnızım avare gezdim,

bak ne hale geldim,

kim nasıl baktıysa öyle gördü ben buyum,

nokta koyduk bitti,

her bi yandan çektiler şu etime saplı kancaları ve her gün engel ettiler,

belli var bi korkuları bu yerli plaka korkutur,

herkez sanar dengimdir,

kimse bilmez ancak Ceza nefrettende eskidir




Plaka yerli bak sırtı terli çok,

ve başı dertli vah eski hali yok

Ne olacak Wow wow wowwww Yükselen ben değilim bak alçalan duvarlar (2x)



Öyle dar bi yerdeyim ki dünyam pek küçüldü,

tek bir yanlış çok gözüktü,

geldi günler hep gürültü,

pek sıkıntı çekti millet,

sabreden kazandı,

benimle raks edenlerin kaçında var yürek bi çok çakal rapin önünde tek bilek,

bi çok kanal taraflı yazdı gasteler yalan ve çok samimi dostlarım var,

en önemlisiyse biliyorum ki yükselen ben değilim alçalan duvarlar sadece ve sadece çok fazla dikkat çektik bu taktik değildi,

genede kapladı herkezi panik buna tanık olan her genç tarihi yazsın bi işe yaramazsa bu durur en alt katta bi bakmışsın teker teker dökülmüş tüm dostlar ne ad nede sanın kalır ve unutulur gidersin yükselirken ekmek yerken yere düşerken saçmalarsın hiç süren yok suyun ısındı güneş doğdu kuyu kazılmaz



(Nakarat)

Plaka yerli bak sırtı terli çok,

ve başı dertli vah eski hali yok

Ne olacak Wow wow wowwww Yükselen ben değilim bak alçalan duvarlar (2x)



4 koldan taciz çok belli bariz,

makas alır kızlar yanaktan erkeklerse diz farklılaşma çabası içine girdi herkez,

ghettolarda bile mohikan var oğlum

her bir kafada farklı ses,

farklı vizyon her sokakta yükselir duvarlar

yabancı marka giydi herkesimden muhalefetler ellerinde,

boş bir defter yazıldı aynı şeyler daim kullanıldı aynı renkler anlaşılmaz boş resimler ömürde belli ineceğin o katta düşeceğiz birlikte belki sanma kurtuluş var,

kader bu belli olmaz kaçar gider yanından herkez zaten biz birer hiçiz şayet bu böyle olmasaydı unutulurmuydu o eski sesler,

bulut olursa yağmur beklenir güneşli günler çok yakın ve rüzgarın hep estiği,

16 Şubat 2008 Cumartesi

15 Şubat 2008 Cuma

PARALARIN ARKASINDAKİ RESİMLERİN ADLARI

1 YTL'de Atatürk barajı
5 YTL'de Anıtkabir
10YTL'de Piri Reis haritası
20YTL'de Efes Antik şehri
50YTL'de Kapadokya
100YTL'de İshak Paşa Sarayı

paralarla bilgi

1 Ocak 2005 tarihinden itibaren, değeri 1.000.000 Türk Lirasına eşit olan, Yeni Türk Lirası (YTL) tedavüle çıkmıştır.Uluslararası para kodu "TRY"'dir. Yeni Türk Lirası'nın alt birimi ise Yeni Kuruş'tur (YKr). Bir Yeni Türk Lirası yüz Yeni Kuruşa eşittir. (1YTL= 100 YKr)deneme surecı boyunca (1 yıl snılmakta - 2006 )Yeni Türk Lirası olarak anılacak ve en güzeli 1 yıl sonucunda Türk Lirası geri dönecek.• Paramızdan neden sıfır atılıyor? Bilindiği gibi, ülkemizde 1970’lerde başlayan yüksek enflasyon, bazı ekonomik değerlerin milyarlarla, trilyonlarla ve hatta katrilyonlarla ifade edilmesine neden olmuştur.Bu süreçte ekonominin nakit ihtiyacı ise 1981 yılından bu yana ortalama her 2 yılda bir defa tedavüle çıkarılan üst değerde yeni banknotlarla karşılanmıştır.Bunun sonucunda gelinen noktada, dünyadaki en büyük kupürlü banknot (20.000.000) sadece ülkemizde kullanılmaktadır. Bu durum paramızın itibarını da olumsuz yönde etkilemektedir.Diğer taraftan, bol sıfırlı rakamlar başta kasa işlemlerinde olmak üzere, muhasebe ve istatistik kayıtlarında, bilgi işlem programlarında ve ödeme sistemlerinde de sorunlar yaratmaktadır.Bu nedenle, paramızdan altı sıfır atılması sadece psikolojik olarak değil, teknik bir ihtiyaç olarak da karşımıza çıkmaktadır. Paramızdan sıfır atılmasının faydaları nelerdir? Paramızdan sıfırların atılması ile birlikte; Bol sıfırlı rakamların yarattığı teknik ve operasyonel sorunlar aşılacak, Enflasyonun kalıcı bir biçimde tek haneli rakamlara düşürülmesindeki kararlılık daha iyi anlaşılacak, YTL olarak üst değerli 2 büyük kupür daha çıkarılacak, bu sayede istikrar ortamında uzun süre kupür kompozisyonunda değişiklik yapılmasına gerek kalmayacak, Enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesiyle birlikte paramızın itibarı yükselecek, Madeni para kullanım alışkanlığı artacak, Kuruş’la işlem yapma dönemine geri dönülecektir.Devletimizin yeni para biriminin ismi nedir? 1.1.2005 tarihinden itibaren Yeni Para birimimizin ismi “Yeni Türk Lirası”dır (YTL).Yeni Türk Lirası’nın alt birimi ise “Yeni Kuruş”tur (YKr).Bir Yeni Türk Lirası yüz Yeni Kuruşa eşittir. Yeni para biriminin ismi neden “Yeni Türk Lirası” olarak belirlenmiştir? Yeni para birimimizin ismi belirlenirken; geleneksel olarak kullanılan, Cumhuriyet döneminin yegane para birimi olan ve uluslararası piyasalarda da ülkemiz ile özdeşleşmiş olan “Lira” ibaresi aynen muhafaza edilmiştir.Parasından sıfır atan diğer ülke uygulamalarında da genellikle ulusal para birimlerinin başına “yeni” ibaresinin getirildiği görülmektedir.Diğer taraftan, hiper-enflasyon nedeniyle parasından birçok kere sıfır atmak zorunda kalan ülkelerde ise, yeni para birimlerine geçilirken para birimleri arasında karışıklığa neden olmamak için farklı isimlerin kullanıldığı da görülmektedir.Ancak, ülkemizde ekonomik istikrarın devamlılığı ile birlikte uzun dönemde paramızdan tekrar sıfır atılması gerekmeyeceğinden, para birimimizin başına geçici bir süreliğine “yeni” ibaresinin konulması uygun görülmüştür. Türk Lirası ile Yeni Türk Lirası arasındaki değişim oranı nedir? Türk Lirası değerler Yeni Türk Lirasına dönüştürülürken, birmilyon Türk Lirası (1,000,000 TL) eşittir bir Yeni Türk Lirası (1 YTL) olacaktır. Diğer bir ifadeyle, paramızdan 6 sıfır atılacaktır. Yani, 20,000,000 Türk Lirası ile 20 Yeni Türk Lirası aynı satın alma gücüne sahip olacaktır. Paramızdan neden 3 sıfır değil de 6 sıfır atılıyor? Paramızdan 3 sıfır atılması bol sıfırların yarattığı teknik sorunların aşılması bakımından yeterli değildir. 6 sıfır atılması, gelişmiş ülkelerdeki kupür değerleri ile paralellik sağlayacaktır. YTL banknot ve madeni paralar hangi kupürlerden oluşacaktır? YTL banknotlar : 1, 5, 10, 20, 50 ve 100 YTL, Madeni Paralar : 1, 5, 10, 25, 50 Yeni Kuruş ve 1 Yeni Lira'dan oluşacaktır. En küçük madeni para 1 Yeni Kuruştan oluşmaktadır. Buna göre, 1 Yeni Kuruşun altındaki küsuratlı işlemler nasıl sonuçlandırılacaktır? Mal ve hizmetlerin birim fiyatları 1 Yeni Kuruş'un altında belirlenebilecek olup, Yeni Türk Lirası cinsinden yapılan işlemlerde, ödeme aşamasında ve işlem sonuçlarında yarım Yeni Kuruşun üzerindeki değerler bir Yeni Kuruşa tamamlanacak, yarım Yeni Kuruş ve altındaki değerler ise dikkate alınmayacaktır. Yeni Türk Liraları ve Yeni Kuruşlar ilk defa ne zaman tedavüle çıkarılacaktır? Yeni Türk Liraları ve Yeni Kuruşlar 1 Ocak 2005 tarihinde tedavüle çıkarılacaktır. Operasyonun neden 2005 yılında yapılmasına karar verilmiştir? Dünyada bugüne kadar 49 ülke parasından sıfır atmıştır. Bu ülkelerde yeni para birimine geçiş genellikle bir istikrar programıyla birlikte gündeme gelmiş ve istikrar programının enflasyon üzerindeki olumlu etkileri ortaya çıktıktan sonra operasyon gerçekleştirilmiştir. Ülkemizde, uygulanmakta olan istikrar programının enflasyon üzerindeki olumlu etkilerinin somut bir şekilde ortaya çıkması nedeniyle en uygun tarihin 2005 yılının başı olduğu düşünülmüştür. Ayrıca, paradan sıfır atma uygulamasına geçişte genelde mali yıl başları tercih edilmektedir. Bunun amacı, defter tutma zorunluluğu olan gerçek ve tüzel kişilere dönem ortasında ara hesap vaziyeti çıkarma yükü getirmemektir. Halen kullandığımız banknot ve madeni paralar ne zamana kadar geçerlidir? Halen kullandığımız banknot ve madeni paralar 2005 yılının sonuna kadar geçerlidir. 2005 yılında 1 yıl boyunca hem bugünkü Türk Liraları hem de Yeni Türk Liraları birlikte tedavül edecektir. Türk Lirası banknotlar 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren tedavülden kaldırılacak ancak, bu tarihten itibaren 10 yıl boyunca (zamanaşımı süresince) sadece Merkez Bankası (Merkez Bankası Şubesi bulunmayan yerlerde T.C. Ziraat Bankası) tarafından değiştirilecektir. YTL'ye geçilirken neden 1 yıllık birlikte tedavül süresi öngörülmüştür? Vatandaşlarımızın halen kullanılan banknot ve madeni paraları 2005 yılında diledikleri zaman ve rahatlıkla yeni paralara dönüştürebilmesi için 1 yıllık birlikte tedavül süresi öngörülmüştür. Dolayısıyla, vatandaşlarımızın bu değişim için acele etmelerine gerek yoktur. Para değişimi işlemlerin doğal akışı içinde gerçekleşecektir. Yeni para birimine geçiş operasyonu hangi aşamalardan oluşmaktadır? Diğer birçok ülke uygulamasında olduğu gibi operasyon 2 aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada, TL ve YTL banknot ve madeni paralar 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren 1 yıl süreyle birlikte tedavül edecektir. Operasyonun 2006 yılından sonraki bir tarihte yapılacak olan ikinci aşamasında ise, "Türk Lirası" ibaresinin başına konulan "Yeni" ibaresi kaldırılarak tekrar TL'ye dönülecektir. Paramızdan sıfır atılması enflasyon artışına neden olacak mı? Bilindiği gibi, fiyat yuvarlamaları konusu benzer bir operasyon yaşanan Euro bölgesinde en çok tartışılan konulardan biri olmuştur. Ülkemizdeki operasyon Euro'ya geçişteki küsuratlı dönüşüm kurlarından farklı olarak sadece sıfır atmaya dayalı bir operasyondur. Dolayısıyla, fiyat yuvarlamalarının Euro bölgesine kıyasla daha az hissedileceği düşünülmektedir. Kaldı ki, resmi açıklamalara göre Euro bölgesinde 2002 yılının ilk 6 ayında gerçekleşen yuvarlama etkisi genel tüketici fiyat endeksinde binde 2 düzeyini geçmemiştir. Diğer taraftan, yüksek enflasyon nedeniyle ve madeni para kullanma alışkanlığının yitirilmesi sonucunda, yuvarlama etkisinin ülkemizde zaten var olduğu unutulmamalıdır. Sonuç olarak, düşük düzeyde gerçekleşse dahi fiyat yuvarlamaları süreklilik arz etmeyecek; operasyonun enflasyonist etkisinden ziyade, enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesindeki kararlılık ön plana çıkacaktır. Paramızdan sıfır atılması döviz kurlarını veya faiz oranlarını etkileyecek mi? Paramızdan sıfır atılmasının döviz kurları veya faizler üzerinde, bekleyişleri olumlu yönde etkilemekten başka olumlu veya olumsuz bir etkisi yapması beklenmemektedir. Zira, kurları ve faizlerin genel düzeyini belirleyen temel unsurlar ekonominin temelleri ve uygulanan istikrar programıdır. YTL'ye geçişle birlikte Türk Lirasını içeren mevzuat, idari, adli ve hukuki işlemler YTL'ye göre nasıl sonuçlandırılacaktır? Kanunlarda ve diğer mevzuatta, idari işlemlerde, yargı kararlarında, her türlü hukuki muamelelerde, kıymetli evrak ve hukuki sonuç doğuran diğer belgeler ile ödeme ve değişim araçlarında Türk Lirasına veya Liraya yapılan atıflar, Yeni Türk Lirasına yapılmış sayılacaktır. TL üzerinden düzenlenen belgelerin geçiş döneminde YTL'ye dönüştürülmesi herhangi bir mali yükümlülüğe neden olacak mı? Tarafların, Türk Lirası üzerinden yapılan her türlü hukuki muamele ile kıymetli evrak ve hukuki sonuç doğuran diğer işlem ve belgeleri, belirtilen değişim oranını dikkate alarak 31.12.2005 tarihine kadar, bu tarih dahil Yeni Türk Lirası'na göre değiştirmeleri halinde, bu muamele ve düzenlenecek belgeler her türlü vergi, resim, harç ve diğer yükümlülüklerden muaf olacaktır. Mevcut banknotlarda ne tür güvenlik özellikleri bulunmaktadır? Banknotlarda bulunan güvenlik özellikleri halka ve profesyonellere yönelik özellikler olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Aşağıda 20.000.000 TL'lik banknotlarda bulunan güvenlik özellikleri açıklanmıştır. I- Halka Yönelik Güvenlik Özellikleri 1- Kabartma Baskı: Banknotların çeşitli yerlerine parmakla dokunulduğunda hissedilir. 2- Optik Emniyet Unsuru: Banknotun ön yüzünün sağ tarafındaki oval desen, farklı açılardan bakıldığında altın sarısından yeşile dönüşür. 3- Emniyet Şeridi: Kesik gümüşi çizgilerden oluşur, ışığa tutulduğunda düz bir hat şeklini alır ve üzerinde "TCMB" harfleri bulunur. 4- Gizli Görüntü: Banknotlar yatay konumda, göz hizasında ışığa doğru tutulduğunda, sağ alt köşede "TC" harfleri görülür. 5- Filigran: Ön ve arka yüzde, banknotlar ışığa doğru tutulduğunda görülür, ortadaki Atatürk portresinin küçüğünden oluşur. 6- Bütünleşik Görüntü: Banknotlar ışığa doğru tutulduğunda, arka yüzdeki parçayla birbirini tamamlayan TCMB ambleminden oluşur

KAĞIT PARALARIN ÜZERİNDEKİ ŞEYLER

1 YTL'de İstanbul böğazının köprüsü vardır.
5 YTL'de Anıtkabir vardır.
10 YTL'de dünya haritası vardır.
20 YTL'de Efes Antik Kenti vardır.
50 YTL'de

14 Şubat 2008 Perşembe

Hayatlarını, çalışmalarını,buluş ve eserlerini okuyup öğrendiğiniz bilim adamlarının çoğu,mikroskoplar, teleskoplar , bir takım makineler ya da laboratuar aletleriyle çalışmışlardır. Sorunlarını çözmek,düşüncelerini,tasarılarını,fikirlerini gerçekleştirip uygulamak için deneyler yapmışlardır. Albert Einstein (aynştayn)başka tür bir bilim adamıdır. İcatlarını, buluşlarını laboratuarda değil, kafasının içinde,aklında yapan kuramsal (teorisyen) bir fizikçidir.aynştayn, teorilerini ispatlamak için deneyler yapmak gereğini duymamıştır. Bütün dehasını,yeteneklerini,fikirlerini geliştirmek karşısına aldığı soru ve sorunları cevaplayıp çözümlemek , düşüncelerini matematik formüllerine dönüştürmek, böylece ortaya koymak yolunda harcamıştır. aynştayn’ın bazı teorileri, bu teorilerin ileri sürüldüğü , ortaya konulduğu zamanın çok ilerisindedir.Öyle ki,söz konusu teorilerin uygulamaya dökülebilmesi için, bilimsel araç ve gereçlerin daha gelişmiş, daha mükemmellerinin icat edileceği zamana kadar uzun yılların geçmesi gerekmişti. Bu teorilerden birinde hiç kimsenin görmemiş olduğu belirli bir yıldızın varlığı öne sürülüyordu. Bir başka teori, evrende bulunan bütün maddelerin en küçük parçası,bölünmez cüzü olarak kabul edilen atomla ilgiliydi. Gerçekte atomun daha küçük zerreciklerden oluştuğu açıklanıyordu. Nitekim her iki teorinin de doğru olduğu ispatlanmıştır. Albert aynştayn,dünyaya,insanlığa,evrenin kanunlarının açıklanmasında yardımcı ve yararlı olan sayısız yeni matematiksel formül vermiştir. Işık, enerji, hareket, yerçekimi, uzay ve zaman gibi esrarengiz kavramlar konusunda, bunların anlaşılması,çözümlenmesi bakımından,dünyaya aynştayn kadar yararlı olmuş bir kimse daha yoktur. aynştayn, Almanya'da küçük bir şehir olan Ulm'da doğmuştu. Babasının küçük bir elektrik aletleri fabrikasına sahip olduğu Münih şehrinin varoşlarında (dış, kenar mahallelerinde)yetişti. Çocukken.ilerde nasıl bir adam olacağının en ufak belirtilerine sahip değildi. Öğretmenleri onu “donuk,zihni tersine işleyen" bir çocuk diye tanımlıyorlardı. Gerçekte aynştayn son derece zekiydi.12 yaşındayken kendi kendine geometri öğrenmişti. ATOM ASININ TEMEL FORMÜLÜ 2. Dünya Savaşı'na kesin son sağlayan atom ası, aynştayn'ın 1905 yılında ortaya koyduğu bir gerçeğin ürünüdür. Eskiden bir maddenin yaratılamayacağı ve yok edilemeyeceği kuramı geçerliyken, aynştayn maddenin enerjiye ,enerjinin de maddeye dönüşebileceğini ileri sürmüştür. E =enerji M= kitle C=ışığın hızı olarak kabul edildiğinde,bu gerçeği E=MC2 formülü ile ortaya koymuştur. Babası fabrikada çalışması için zorladı.Fakat aynştayn öğrenimine devam etmek arzusundaydı. Özellikle matematik ve fizikle ilgileniyordu. Bir fizik öğretmeni olmağa karar verdi. İsviçre'de Zürih şehrine gitti. Orada Politeknik Akademisi'ne girdi. İyi dereceyle mezun oldu. Öğrenimini tamamlarken,sonradan eşi olacak Mileva Mareç adında bir öğrenciyle de tanışmıştı. Okulu bitirdikten sonra fizik öğretmeni olarak uygun bir iş bulamadı. Özel dersler veriyordu ama el ine, geçen para azdı. Ancak o da güçlükle boğazına yetiyordu. 1902 yılında, İsviçre Patent Ofisinde memur oldu. İşin parası azdı ama kolaydı. Çok az vaktini alıyor, asıl ilgilendiği şeylerle meşgul olabilmesi için bol zamanı kalıyordu. Bundan sonraki üç yılın her dakikasını,zaman ve uzay konusunda yeni matematiksel açıklamalar getirecek bazı formüller üzerinde harcadı. 1905 yılında henüz 26 yaşındayken, kendine dünya ölçüsünde ün kazandıracak olan "İzafiyetin Özel Teorisi" isimli eserini bastırdı. Bazı bilim adamları,bu eseri "dünya tarihinde en önemli belge" diye tanımışlardır. aynştayn'ın İzafiyet Teorisi, bilim adamı arkadaşları arasında pek coşkuyla karşılanmadı. Bunun nedeni, onların kendi çalışma ve eserlerindeki nice yanlış ve yanıltının ortaya dökülmesiydi. 1912 de karşı tavır silindi.Herkes onun büyüklüğünü kabul etti. Teorisi çok karmaşıktı. Fakat matematikçilerin ve fizikçilerin uzun yıllardan beri bocaladıkları,çözümleyemedikleri sayısız sorunu cevaplandırıyordu. İsviçre Patent Dairesindeki silik,belirsiz katip,dünya çapında ün kazanmıştı. Avrupa üniversitelerinde dersler vermeğe çağrıldı. Profesörlerden biri "yeni bir Kopernik doğmuştur" dedi. 1914 yılında, Berlin Üniversitesinde fizik profesörü oldu. Orada, Nobel Armağanını kazandığı 1921'e kadar dokuz yıl kaldı. 1933 yılında ansızın bütün hayatı yön değiştirdi. Adolf adında hırslı,kana susamış bir çılgın, Almanya'da diktatör olmuştu.Hitler ve omuzdaşları,"üstün Cermen ırkı" saplantısıyla Yahudilere karşıydılar. aynştayn 'e ve lerin zorbalıklarına, zulümlerine karşı bir tavır takındı. de onun evini yıktırdı, malına mülküne el koydu.Tutuklanması için büyük paralar vaat etti. Dünyanın onurlandırdığı aynştayn,yersiz,yurtsuz bir mülteci durumuna düşmüştü. Sonra Amerika'dan çağrıldı. 1933 yılında Princeton'a geldi. 22 yıl orada yaşadı. 1940 yılında Amerikan vatandaşlığına geçti. 1945 yılında 2. Dünya Savaşını sonuçlandıran atom ası Amerikalılar tarafından atıldığı zaman,aynştayn bilimin ölüm ve yıkımlar amacıyla kullanılmasından büyük üzüntüye kapıldı. Bütün uluslara bir çağrıda bulundu.Barışçı bir dünya devletinin kurulmasını istedi. 1955 de öldüğü zaman 76 yaşındaydı.

13 Şubat 2008 Çarşamba

atatürk

Milli Mücadele'nin en kanlı çatışmaları, düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen Kuva-yı Milliye gruplarına karşı verildi. (Bak. Çerkez Ethem Bey).
Ulusal direnişin yayılması ve Sevr Antlaşması'nın direnişle karşılaşması üzerine İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu Anadolu'nun içlerine sürdü.[kaynak belirtilmeli] Yunan ordusu İsmet Bey kumandasındaki düzenli birliklerce I.İnönü (6-10 Ocak 1921) ve II.İnönü (23 Mart-1 Nisan 1921) Muharebelerinde geri çevirildi. Ancak Yunanlılarının Karahisar istikametinden büyük hücumunun yapılacağını tahmin edemeyerek Kütahya-Eskişehir (10-24 Temmuz) Muharebelerinde 4. Fırka Kumandanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey'in şehit düşmesi gibi ağır şekilde mağlubiyete uğradı ve Sakarya nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı.Bu muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya baskı yapmaya başladılar.Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan uzaklaştırmak ve Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı.Mustafa Kemal Paşa,4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla başkumandan olmayı kabul ettiğini ancak başkumandanlığının faydalı olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yekilerini üç ay süreyle kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini açıkladı.Paşa'nın başkumandanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri suya düşürülmüş oldu.5 Ağustos 1921 günü oybirliği ile çıkartılan yasa ile Mustafa Kemal Paşa,TBMM Orduları Başkumandanlığı'na getirildi.[5]
Mustafa Kemal Paşa,Başkumandanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı.12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı. 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü tükendi.Bu savaşın kazanılmasında Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'nın o güne kadar tüm dünyada uygulanan savaş tekniklerini altüst eden taktiği büyük önem taşımaktadır.[6] Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük Millet Meclisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'ya Müşir rütbesi ve Gazi ünvanı verdi.
Sakarya Zaferi'nden bir yıl sonra ,26 Ağustos 1921 sabaha karşı saat 5.30'da Afyon'un güneyinden başlayan topçu ateşiyle Büyük Millet Meclisi Orduları,Yunan kuvvetlerine karşı Büyük Taarruz'u başlattı.Yunan Cephesi bu taarruz ile yarıldı ve Dumlupınar Ovası'na atılan düşman kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar Meydan Muharebesi sonucunda imha edildi.Bu muharebede Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ordunun başında bizzat savaşa katıldığı için Dumlupınar Meydan Muharebesi,Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak da anılmaktadır.En sonunda 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtulması ve Yunan Ordusu'nun imha edilmesi neticesinde "Büyük Zafer" kazanılmış oldu.[7]

Barışın sağlanması
Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te İsviçre'nin Lausanne (Lozan) kentinde imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Bu antlaşma ile Sevr Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması temelleri üzerine kurulmuştur.

Saltanatın Kaldırılması
Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de iki başlı bir yönetim ortaya çıkmıştı.[kaynak belirtilmeli]. TBMM 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatını lağvedip Vahidettin'i tahttan indirerek İstanbul hükümetinin hukuki varlığına son verdi. 16 Ocak 1923'de İzmit'te Hünkâr Kasrı'nda İstanbul'dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı Ahmet Emin Bey (Yalman)'in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı 'Başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir' diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı.[kaynak belirtilmeli].

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı, 29 Ekim 1923
8 Nisan 1923'te yayımlanan Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni rejimin temelini oluşturacak olan Halk Fırkası'nın (daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası, Cumhuriyet Halk Partisi, ) temellerini attı. Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Halk Fırkası'nın katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi.
25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı görevlerini yürüten Fethi Bey,İçişleri Bakanlığını bıraktığını açıkladı.Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan Ali Fuat Paşa'da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı.Bu iki boş koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal'e muhalif olan milletvekilleri kazandı.Meclis İkinci Başkanlığına Rauf Bey,İçişleri Bakanlığına Sabit Bey seçildiler.Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa Kemal,26 Ekim 1923'te Başbakan Fethi Bey'den "Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili" Fevzi Paşa'nın dışında hükümetin istifa etmesini ve istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini istedi.Böylece bir hükümet krizi yaratılmış oldu.Yeni bakanlar kurulu üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu.
Bu gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya'da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal'den düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu.Tasarının parti grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00'de TBMM Genel kurul toplantısı başladı.Anayasa Komisyonu'nun değişiklik ile ilgili rapor ve önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30'da milletvekillerinin alkışları ve "Yaşasın Cumhuriyet" sadâları ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.Hemen ardından geçilen cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin tamamının oyları ile Ankara milletvekili Gazi Mustafa Kemal,Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.[8]

Cumhurbaşkanlığı Dönemi, 1923-1938

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk,TBMM'den çıkarken (29 Ekim 1930
1924 Anayasası gereğince [9] TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra üç defa daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Gazi Mustafa Kemal'i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti. 1927'de kabul edilen CHF Tüzüğü ile Gazi Mustafa Kemal partinin "değişmez genel başkanı" ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı.
Gazi Mustafa Kemal sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. Ancak 1918 yılından sonra hiçbir resmi veya özel ziyaret için yurt dışına çıkmadı.
15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan Nutuk'u (Söylev) okudu.[10] Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadeleye ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik niteliği de taşır.[11]
29 Ekim 1933'te Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal,Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk Milleti'ne anlatmıştır..[12]

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde kurulan hükümetler
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde (1923-1938) üç kişi başbakanlık yapmıştır.Bu isimler İsmet İnönü,Fethi Okyar ve Celal Bayar'dır.Bu dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükümet kuran isim (tam yedi hükümet kurmuştur) İsmet İnönü'dür. Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükümetler şöyledir:

Atatürk,İsmet İnönü ile birlikte

Cumhurbaşkanı Atatürk Başbakan Celal Bayar ile birlikte
I. İnönü Hükümeti
(30.10.1923-06.03.1924)
II. İnönü Hükümeti
(06.03.1924-22.11.1924)
Okyar Hükümeti
(22.11.1924-03.03.1925)
III. İnönü Hükümeti
(03.03.1925-01.11.1927)
IV. İnönü Hükümeti
(01.11.1927-27.09.1930)
V.İnönü Hükümeti
(27.09.1930-04.05.1931)
VI. İnönü Hükümeti
(04.05.1931-01.03.1935)
VII. İnönü Hükümeti
(01.03.1935-01.11.1937)
I. Bayar Hükümeti
(01.11.1937-11.11.1938)

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde dış politika
1930'lu yıllarda Balkan ülkelerinde yaygınlaşan revizyonist siyasi görüşlere karşı Atatürk "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle karşı çıkarak, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Neuilly ve Lozan antlaşmalarıyla kurulan uluslararası statükoyu savundu.[kaynak belirtilmeli]. 1930 yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı. 1934'de Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi (Ancak Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı).
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika konularını şu şekilde sıralayabiliriz:
Irak sınırı ve Musul sorunu
Nüfus mübadelesi
Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi (18 Temmuz 1932)
Balkan Antantı (9 Şubat 1934)
Montrö Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)
Sadabat Paktı (8 Temmuz 1937)
Hatay Sorunu

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde inkılaplar ve iç politika

Atatürk,CHP IV.Kurultayı'nda,(Mayıs 1935)
Gazi Mustafa Kemal, kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi radikal dönüşüme imza attı. Sözkonusu düzenlemeler başlangıçta Osmanlıca "reform" veya "dönüşüm" anlamına gelen "inkılap" adıyla anıldılar. 1960'lı yıllarda, inkılap karşılığı olarak Öztürkçe "devrim" kelimesi kullanıldı. Ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, "devrim", kanlı bir düzen değişikliğini (Fransızca: révolution) ve sol dünya görüşünü çağrıştırdığı gerekçesiyle resmi kullanımda yeniden "inkılap" sözcüğü benimsendi.[kaynak belirtilmeli].

Siyasal alanda inkılaplar
Halifelik ve saltanatın birbirinden ayrılması,Osmanlı saltanatının kaldırılması ve Osmanlı Devleti'nin hukuki varlığının sona ermesi (1 Kasım 1922).
Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923).
Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıkarılması (3 Mart 1924).
Devletin dinine ilişkin maddenin anayasadan çıkartılması ve Laiklik ilkesinin anayasaya eklenmesi (1928)
Atatürk İlkeleri'nin tamamının anayasaya girmesi (5 Şubat 1937)

Toplumsal alanda inkılaplar

Gazi Mustafa Kemal'in Atatürk soyadını aldıktan sonraki imzası
Şapka Kanunu (25 Kasım 1925)
Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
Kadınlara belediye seçimlerinde (1930) ve genel seçimlerde (1935) seçme ve seçilme hakkı tanınması
Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
Efendi, Bey, Paşa gibi lakab ve ünvanlarin kullanımının yasaklanması (26 Kasım 1934)
Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerinin kabulü (1925-1931)

Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Latin alfabesini tanıtıyor, Sivas, 20 Eylül 1928

Hukuk alanında inkılaplar
İslam vakıflarının devlet idaresine alınması (1924)
İsviçre Medeni Kodundan çevrilerek hazırlanan Medeni Kanun'un kabulü (1926).
İtalyan Ceza Kanunu'ndan çevrilerek hazırlanan Türk Ceza Kanunu'nun kabulü (1927).

Eğitim ve kültür alanında inkılaplar
Öğretimin Birleştirilmesi Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ile devlete bağlı olmayan ilköğretim kurumlarının kapatılması (3 Mart 1924)
Yeni Türk harflerinin kabulü ve arap alfabesiyle her türlü yayın ve eğitimin yasaklanması (1 Kasım 1928)
Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1932)
Dil Devrimi ve Güneş Dil Teorisinin benimsenmesi (1932-1938)
Darülfünun'un kapatılıp İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması (31 Mayıs 1933)

Çok partili demokrasi denemeleri

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925
Daha çok bilgi için: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek TpCF kapatıldı. Partinin lider kadrosu tutuklanarak önde gelenleri idam edildi.

Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930
Daha çok bilgi için: Serbest Cumhuriyet Fırkası
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükumetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kamal Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan), çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak 17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen İsmet Paşa'nın baskısı ve İslâmcıların aleti olma endişesinden dolayı partiti fesh etti. Bu demokrasi denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini öngören Gazi Mustafa Kemal Atatürk,[kaynak belirtilmeli]. Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148.maddesine Ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükumu koydurdu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan yaklaşık 30 yıl sonra 27 Mayıs 1960'de ileri görüşlülüğünü bir daha kanıtlayacaktı.[kaynak belirtilmeli].

Atatürk'ün son günleri ve ölümü
Mustafa Kemal Atatürk'ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı.1938 başlarında Atatürk'ün genel halinde başlayan iştahsızlık ve halsizliğe bir de burun kanamaları ve kaşıntılar eklendi. Vücudunun çeşitli yerlerinde durduk yerde kaşntılar meydana geliyor ve burun kanamaları güçlükle önleniyordu.

Atatürk,19 Mayıs 1938'de Ankara Stadyumu'nda
Bu kaşıntıların Çankaya Köşkü'ndeki karıncalardan meydana geldiği öne sürüldü ve köşk ilaçlamaya alındı,Atatürk de özel bir kür tedavisi için Yalova Termal'e gönderildi..Termal Otel'de,22 Ocak 1938 günü Atatürk'ü muayene eden Dr.Nihat Reşat Belger, karaciğerden kuşkulandı ve Atatürk'e siroz teşhisi koydu.Doktor Belger, Atatürk'e mutlak surette perhiz yapmasını tavsiye etti. Atatürk, Termal Otel'deki tedavisinie bir süre daha devam etti, ancak doktorların bütün itirazlarına rağmen 1 Şubat 1938'de tedaviyi yarıda bırakarak Bursa'ya hareket etti.[13]. Atatürk'ün sağlık durumunun ciddiyet göstermesi hükümeti de telaşlandırdı.Başbakan Celal Bayar,Avrupa'dan iki hekim getirilmesini önerse de Atatürk o günlerdeki Hatay meselesi yüzünden hastalığının dışarıda duyulmasının iyi olmayacağını düşündüğünü belirtti ve bunu reddetti. Türk doktorların kapsamlı bir muayene yapmasını kabul etti. Nihayet 6 Mart 1938 günü beş doktor Çankaya Köşkü'nde Atatürk'e bir konsültasyon yaptılar ve siroz hastalığı teşhisini yinelediler. Atatürk'ün kesinlikle alkolü kesmesi gerektiğini ve yoğun çalışma temposunu biraz düşürmesini istediler. Atatürk bu önerilere olumlu yanıt verdi. Bu muayeneden bir süre sonra Başbakan Celal Bayar'ın tavsiyesi üzerine Paris Tıp Fakültesi'nden Prof.Dr.Noel Fissenger Ankara'ya davet edildi. Fransız doktor Atatürk'ü muayene etti ve diğer doktorların teşhis ve tavsiyeleriyle örtüşen bir tanı-tedavi ortaya koydu.[14]. Atatürk'ün rahatsızlığı ve özellikle Avrupa'dan doktor getirilmesi, dünyada geniş bir yankı buldu. Atatürk'ün ölmek üzere olduğu ve siyasi mirasını kime bırakacağı yönündeki haberler üzerine Atatürk tüm dünyaya sağlıklı olduğunu göstermek istercesine 19 Mayıs 1938 günü Ankara Stadyumu'nda halkın karşısına çıktı. O gün son defa Ankaralılar'ın karşısındaydı,kutlamalar çok parlak geçti hatta o günün anısına Ankara Stadyumu'nun adı 19 Mayıs Stadyumu olarak değiştirildi.[15].
Atatürk hemen aynı gün törenden sonra Mersin'e hareket etti. Orada orduları teftiş etti. Yaptıkları işe yaramıştı, dış basında hastalık hatta "ölüyor" tarzı haberler kesildi. Fransızlar Hatay konusunda tüm şartları kabul ettiklerini bildirdiler. Ancak bu seyahat Atatürk'ün hastalığını iyiden iyiye arttırmıştı. Atatürk 26 Mayıs 1938 günü son defa Ankara'dan ayrıldı, İstanbul'a hareket etti.
Atatürk, İstanbul'da 1 Haziran 1938'den 25 Temmuz 1938'e kadar Savarona Yatı'nda kaldı.Yaz sıcakları üzerine tekrar Dolmabahçe Sarayı'na döndü. Bu arada Hatay sorunu da çözüldü ve Türk Ordusu temmuz ayı başlarında Hatay'a girdi.[16].
Atatürk'ün karaciğerindeki rahatsızlık iyiden iyiye artmıştı,doktor Fissenger ve Türk doktorların tekrar yaptıkları muayeneler karında su toplanmaya başladığını gösteriyordu.[17]
5 Eylül 1938 günü Atatürk vasiyetini[18] yazdı ve bütün malvarlığını belirli şartlarla, genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi'ne bıraktı. Kız kardeşine ve manevi çocuklarına, İsmet İnönü'nün çocuklarına para yardımı yapılmasını belirtti. Ayrıca Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'na da belirli miktarlarda yardım yapılmasını istedi.[19]
6 Eylül 1938'de Fransız doktor Fissenger üçüncü defa İstanbul'a geldi. Atatürk'ün karnında biriken su iyice artmıştı. O gün yapılan su alma işlemi ile Atatürk'ün karnından tam 12 litre su alındı.18 Eylül 1938'de Başbakan Celal Bayar, Dolmabahçe Sarayı'na geldi ve dört yıllık ekonomik plan dosyasını Atatürk' sundu. Atatürk ülke ekonomisi için çok önem taşıyan projelerin gerçekleştirilmesi için Türkiye'nin önünde en fazla üç yıl olduğunu, bir dünya savaşı çıkacağını ve bir an önce bu projelerin hayata geçirilmesini istedi.[20]
Hastalık gitgidie ilerlemekteydi. Atatürk'ün karnında yeniden su toplanmıştı. Ekim ayında yapılan bir işlemle bu su da alındı.İşlemin ardından 16 Ekim 1938 günü öğleden sonra Atatürk ağır bir komaya girdi. Hükümet, ulusu Atatürk'ün sağlık durumundan haberdar etmek için 17 Ekim 1938'den itibaren Anadolu Ajansı aracılığı ile resmi tebliğler yayınlamaya başladı. Atatürk girdiği komadan 21 Ekim günü çıktı.Büyük Önder çok istemesine rağmen sağlık durumu elvermediği için 29 Ekim 1938 günü Ankara'da cumhuriyetin onbeşinci yıldönümü kutlamalarına katılamadı.Bayram nedeniyle Ankara'da düzenlenen törenlerde Türk Ordusu'na hitaben yazdığı bayram konuşmasını[21]
Başbakan Celal Bayar okudu.Atatürk'ün hastalığı ve Dolmabahçe Sarayı'ndan çıkamayışı bayrama hüzün düşürdü.29 Ekim akşamı Ankara'dan dönen Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri Dolmabahçe Sarayı önünden geçerken Atatürk'e büyük sevgi gösterilerinde bulundular.[22] Atatürk'ün TBMM beşinci dönem dördüncü yasama yılını açış konuşmasını da 1 Kasım 1938'de Başbakan Celal Bayar okudu.[23]

Cumhuriyet Gazetesi,11 Kasım 1938 günü Atatürk'ün ölümünü duyuruyor.
7 Kasım 1938 günü üçüncü ve son defa Atatürk'ün karnından su alınması işlemi yapıldı. 8 Kasım 1938 akşamı saat 19.00'da Atatürk doktoru Neşet Ömer İrdelp'e bakarak "aleykümesselam" dedi ve son büyük komaya girdi.[24]
9 Kasım günü ve gecesi bu ağır koma devam etti. Atatürk, 10 Kasım 1938 perşembe sabahı saat 9'u 5 geçe, İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu.[25].

Anıtkabir'de Atatürk'ün mozolesi
Atatürk'ün ölümü Türkiye'yi yasa boğarken hemen ertesi gün toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Atatürk'ün silah arkadaşı ve 1937'ye kadar başbakanı olan Cumhuriyet Halk Partisi Malatya milletvekili İsmet İnönü'yü 348 milletvekilinin oy birliği ile Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci cumhurbaşkanlığına seçti.[26]
Atatürk'ün naaşı 16 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı önündeki katafalka konuldu. İstanbul halkı Büyük Önder'in önünden saygıyla geçti. Atatürk'ün cenaze namazı 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı'nda Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr.Şerafettin Yaltkaya tarafından Türkçe dualarla kıldırıldı. Aynı gün çok büyük bir kalabalıkla cenaze Ankara'ya uğurlandı.[27]
21 Kasım 1938'de Ankara'da yapılan büyük bir törenle Atatürk'ün naaşı Ankara Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu. Ölümünden 15 yıl sonra 10 Kasım 1953'te cenaze buradan alınarak kendisi için yaptırılan Anıtkabir'de toprağa verildi.

Özel Hayatı

Atatürk ve manevi çocuklarından Sabiha Gökçen
Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi, uçuş seyretmeyi ve yüzmeyi severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan keyif alırdı. Sakarya adlı atına ve köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Devlet adamlarının, sanatçıların, bilim adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu akşam yemekleri Çankaya Köşkü'nde sık rastlanan bir durumdu. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, modern tarıma geçiş yolunda yürütülen çalışmalara bizzat katılırdı. İleri derecede Fransızca ve az Almanca biliyordu.
İzmir'de Yunanlıları bozguna uğrattıktan sonra İzmir'e girerken Yunan komutanının Türk bayrağını çiğnemesine ithafen basması için önüne serilen Yunan bayrağını yerden alması bilinen bir olaydır.

Evliliği

Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım
Milli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binasında Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.[kaynak belirtilmeli]. Fikriye hanımı Almanya'ya gönderdikten sonra 29 Ocak 1923'te İzmir'in sayılı zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım'la evlendi. 1924'de yapılan Sonbahar Seyahatı sırasında çift kavga etti[kaynak belirtilmeli]. ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum'dan İsmet Paşa'ya telegraf çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra Salih Bey (Bozok) ve Kılıç Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. 1922-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal veya sadece Gazi ünvanıyla anılan Mustafa Kemal'e Soyadı Kanunu ile birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı kanun ile [28] ile kendisine "Türklerin Atası" anlamına gelen Atatürk ismi verilmiştir.

Çocukları
Çocuğu olmayan Atatürk, savaş yıllarından başlayarak birçok çocuğun hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da evlat edinmişti. Atatürk'ün manevi evlatları, Afet İnan, Sabiha Gökçen, Ülkü Adatepe, Nebile Hanım, Rukiye Erkin, Zehra Aylin, Sığırtmaç Mustafa, Abdurrahim Tuncak, İhsan'dır.
1916 yılında Bitlis Rus işgalinden kurtarıldığı yıllarda 16 Kolordu Komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, savaşta bütün aile fertlerini kaybeden ve kimsesi kalmayan Abdurrahim'i evlatlık edindi. Abdürrahim bakılması için İstanbul'a annesi Zübeyde hanım ve kızkardeşi Makbule'nin yanına gönderildi.

Yapıtları
Tâbiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih
Takımın Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1908)
Cumalı Ordugâhı - Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları (1909)
Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911)
Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1912)
Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918)
Nutuk (1927)
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Manevi kızı Afet İnan adıyla yayımlandı) (1930)
Geometri (isimsiz yayımlandı) (1937)
Atatürk'ün ayrıca, 1915-1918 yılları arasında Anafartalar, Doğu Cephesi ve Karlsbad'daki hatıralarını yazdığı günlükleri de bulunmaktadır. Bunlardan Anafartalar Muharebatı'na Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. 1908-1938 yılları arasında Mustafa Kemal'in imza attığı, yazdığı, söylediği kişisel notları dahil her şeyin toplandığı Atatürk'ün Bütün Eserleri adlı bir ansiklopedi de Kaynak Yayınları tarafından hazırlanmaktad
Deneme